Hayat yeniden beni sarmalarken...

Depresif Mayıs geride kaldı. Dibe vurmuştum. Yeniden suyun yüzüne doğru çıkıyorum. Hatta şu 2 gün o kadar güzel geçti ki su yüzüne çıkıp, uzun süredir havasız kalmanın etkisiyle, derin bi nefes almışım gibi geliyor.


Cuma günü aylardan sonra sahile indim. O kadar iyi geldi ki yürümek, insanları izlemek, kumlarda oturup denize uzaklara bakmak, uçurtmayı izlemek...Yürümeyi unutmuş gibi hissediyordum.



Haftasonu programım Arjantin Tangosu workshopu ve Stomp idi. Dans etmeyi ne kadar özlediğimi fark ettim. Ve o kadar, gösterilerde filmlerde izlediğim tango hareketlerini yapmanın beni çok ama çok mutlu ettiğini ve çok heyecanlandırdığını gördüm. Müthişti. Bunun ardından Stomp'u izlemek ayrı bi keyif oldu. Gösteride hoşuma giden, birçok şeyi içinde barındırmasıydı. Perküsyondan farklı olarak ritimle yaptıkları müzik için kullandıkları aletler, dans, koreografi, oyunculuk ve eğlenmeleri...Gösteri bitiminde Şampiyon'da midye tava, evde bira keyfi ve sabah 4 buçuğa kadar kız dertleşmesi...Pazar neredeyse 12'ydi uyandığımızda. Beşiktaş sahilde yaptığımız vasat kahvaltı bozmadı keyfimizi. Sonra herkes kendi yoluna gitti. Biri eve, biri akrabasını ziyarete, ben de tango workshopuna :) Bu gece de Tango Seduccion'ı izlicem. Şimdilik güzel gidiyo herşey. Dediğim gibi, nefes almaya başladım yeniden.


Hani Hayat...Hayat bu aralar çok sıkıcı... ydı ya, hayatın anlamını sorguluyordum hani, "İnsanlar neden evleniyor ki?" diyordum. Bunun cevabını geçen hafta gittiğim filmde buldum...Karayip Korsanları'nı izlerken...Evet, öyle bi filmde...Evet, ben de garipsedim...Belki de kafam bunlarla meşgul olduğu için farklı bi şekilde yorumladım filmin o sahnesini. Will Turner, dünyanın sonunda savaşın ortasında Elizabeth Swann'a evlenme teklif ederken...Bir yandan savaşıp bir yandan Elizabeth'e kararını sorduğunda Elizabeth "Barbossa!" diye bağırdığında...Hemen o anda, ne olacağını bilmeden, ne olursa olsun evlenmek istediklerinde...Savaşacaklarsa evli olarak savaşmaya devam etmek, öleceklerse de evli olarak ölmek istediklerinde...Dünya, "Dünyanın Sonu" gibi bi yer, sürekli kaos sürekli mücadele. Ve sen ne pahasına olursa olsun, ne olursa olsun sadece "O"nunla olmak istiyorsun. Olacaksan "O"nunla kaosun içinde olmak, mücadele edeceksen "O"nunla mücadele etmek istiyorsun. Ve sadece birbirinize ait olmak istiyorsun. "O" kalbini sandığın içinde sana teslim ediyor ve sen de ona gözün gibi bakıyorsun.

Hayatın anlamına gelince, o yazıyı yazdığımda da "Belki de yaşadığını hissettiğin o küçücük anlar için yaşıyorsun." diye düşünüyordum ama, Nil'in bir yazısı nı okuduktan sonra, hayatın anlamının birşeyleri iple çekmekte ve iple çektiklerini gerçekten iple çekmende ve veya iple çekme sürecinde ve veya iple çektiğin sonunda gerçekleştiği zaman hissettiklerinde olduğunu düşündüm. Yazıyı okuduktan sonra ben de kendime "Neyin olmasını iple çekiyorsun?" diye sordum. İlk cevaplarım mı?
  • Bir sinema filminde başrol oynamayı iple çekiyorum.
  • Semaver Kumpanya'da bir oyunda oynamayı iple çekiyorum.
  • Arjantin Tangosu yapmayı iple çekiyorum. (çok güzeldi)
  • Norah Jones'un konserine gitmeyi iple çekiyorum. (1 Ağustos:)
  • Kendi evimi dekore etmeyi iple çekiyorum.
  • Ve evime taşındığımda geçireceğim ilk geceyi, evimin dekorasyonu ve evime yerleşmem tamamlandığında-yalnız ya da bir iki arkadaşımla-güzel bir şarap eşliğinde yapacağım mini kutlamayı iple çekiyorum.
Sonrasında aklıma gelen birşey:
  • Uçurtma uçurmayı iple çekiyorum.

Yorumlar

Popüler Yayınlar