Ne zamandır yazmak istiyordum; sanırım zamanı geldi.

Kendimi şanslı hissediyorum. Bodrum'dayım. Hem çalışıyorum hem tatil yapıyorum. Yalnız yine fark ettim ki bir yere tatil için gelmekle yaşamak üzere gelmek arasında fark var. Bu yer çok sevdiğin, "rüya yerim" dediğin bir yer olsa bile..Garip bi duygu. Biraz arada kalmış gibi hissediyorsun. Bunu ilk 4 sene önce yaşadım. Ama bu yer bu sefer Bodrum olduğu için kendimi şanslı hissediyorum. Şimdilik "Alıp başımı bi gidebilsem, uzaklaşabilsem buralardan şunları şunları yapardım, kafa dinlerdim, kendimi dinlerdim, huzura kavuşurdum" dediğim şeyleri yapamadım. Belki de yapmadım. İnsan istediği şey gerçekleştiğinde biraz afallıyor galiba önce. Ya da ben kendi başıma kalmaya çok alışık diilim. Duruma adapte olmam zaman alıyor olabilir. Ne kendimi oyalıyorum ne de kendi içimde kayboluyorum. Kaybolmaya çalışamam şimdilik zaten. İçerisi karanlık korkuyorum..Gözlerim karanlığa alışsın biraz.. Ne olursa okumaya dalmış durumdayım şu aralar; kitap(ki bitti çok sıkılıyorum bu duruma), haftalık dergi, aylık dergi, gazete ve ekleri. Uzun zamandır okumayı bırakmıştım. O yüzden bu herşeyi okumak üzere sömürme halinde olmak hoşuma gidiyor. Televizyon yok. Olmasına da gerek yok. Hiç aramıyorum. Çok sıkılmışım belli. Oda arkadaşım dizi izlerse ona takılıyorum tabi . Aslında film falan izlesek o da güzel olur :) Onun dışında ı-ıh..istemiyorum..

Gevşemiş durudayım biraz. Biraz huzursuz. Deniz rahatlatıyor. Hilal, Dolunay, Yakamoz kardeşler iyi geliyor. Müzik iyi geliyor. Bi gece uyku tutmadı; taşınacağım evde odamın hayalini kurdum o da iyi geldi :) duvarlarımı mora boyayıp krem renkli bişilerle kontrast yapmayı düşünüyorum. Yatağım iki kişilik olacak. Yatak örtüm rengarenk. Bi de cibinliğim olsa.. TV hemen olmasa da olur. Mumlar olacak hemen her odada. Laptopum da olmalı. Grey's Anatomy sezonları. Bitmek bilmeyen panaromik "Son Yemek" puzzleım çerçevelenmiş, yıllardır toplamaktan bıkmadığım hatta hayatımın sonuna kadar belki de toplamaya devam edeceğim kartlarımdan yaptığım bir-iki kolaj da çerçevelenmiş evimin duvarlarını süslüyor. Bi de tabi ki çekilmiş bi sürü fotoğraflar..İçim açıldı..

Nil bu hafta yine güzel yazmış. "İnsan kendine, süper karışık sorular kokteylleri hazırlayıp, onlarla sarhoş oluyor. Sağa sola çarpıp, evini bulamıyor icabında. Halbuki hiç gerek yok. Basit sorulara cevap vermek, insanı ayık yapar. Ayık tutar. Mesela şu: Kimsin sen? Seni ne mutlu eder? Öyle basit ve çocukça bir soru ki, insan cevabına yeltenmeyebilir. Gibi gelebilir. Fakat dönüp dönüp bir daha bakın bakın bakalım. Kolay mı cevabı. Kesinlikle değil. Hele benim gibi, beyninin kabloları karışmış bir tip için. En kalın iki kablo bunlar bile olsa, gö re mi yo rum bile! Sustum ben, kendime bu soruları sorunca. Aklıma hemen, herkese giden cevaplardan geldi. Ama yolladım. Cevap da basit olmalı. Bir paragraf olmamalı. Öyle politik, yapay olmamalı. Dümdüz bir cevap olmalı. " Okuduğumda özdeşleştim Nil'le. Ben de sustum kendime o soruları sorduğumda. Halen cevap bulmuş diilim. Gerçi biraz önce dediğim gibi "..ne de kendi içimde kayboluyorum". Düşünüyorum.

Geçen gün ablamla konuşuyorduk ilişkiler üzerine. Dedi ki "Olmazsa olmaz listen olsun. İlk başladığında 'Şu da olsun bu da olsun' diye kendini kaybediyorsun. Sonra eliyorsun. Tüm ilişkilerin için yapabilirsin bunu. O ilişkilerinde bi eksiklik varsa 'Hayatımın sonuna kadar bununla yaşayabilir miyim?' diye düşün. O eksiklik olmazsa olmazlarının bir parçasıysa ve giderilemeyecek bir şeyse geriye yapacak pek bişey kalmıyor. " Bunun üzerine de düşünüyorum. Henüz bi ses seda yok.

Nil bir de " Herkes kendini, arada bir balkondan sarkıtıp sopalamalı. " demiş. Çok güldüm :) Bence de herkes kendini bi ara sopalamalı. Bi balkon bulmam lazım. Şöyle güzel bi balkon...

Yorumlar

Popüler Yayınlar