Dün taksim meydanına arkadaşımla buluşmaya giderken aynı sokakta karşı apartmanımızda oturan çocukken beraber oynadığım arkadaşımı gördüm. Seneler olmuştu. Yine bi kere daha karşılaşmıştım, bi zaman bi yerde. O zaman ne konuşmuştuk hatırlamıyorum. Naptığını sordum. "Çalışıyorum. Şimdi de İspanyolca kursuna gidiyorum. Bi de evleniyorum, Temmuzda." İşin komiği yolda gelirken "Ben evlenmek istemiyorum. İnancım yok." diye düşünüyordum. Peki onun evleneceğini duymak neden beni biraz da olsa sarstı? Palavra mı sıkıyordum kendime? Ufukta bişey görünmediği için kendimi mi kandırmaya çalışıyorum "Zaten ben de istemiyorum." diye? Yoksa o göz(!) mü yok bende? Bunun dışında şu da dokundu tabi; çalışıyor, ekonomik özgürlüğü elinde ve bi de üstüne üstlük evleniyor. Ben? Arada bir çıkan işlerle arada bir kazanmam gerekenin altında da olsa bişeyler kazanıyorum. Arada bir damlıyor, arada bir akıyor. İstanbul'un su durumu gibi. Sular kesik kesik. Kendimi istediğim işi yapmak, ideallerimin peşinden gitmek konusunda şanslı hissederken bunda artık biraz zorlanmaya başladım. Pes etmekle etmemek arasında gidip geliyorum. 28 yaşında halen hayallerinin önemli bi kısmını gerçekleştirememiş olmaktan dolayı sıkıntılıyım. "Kendini 28 yaşında ne durumda hayal ediyorsun?" sorusunun cevabı şu anki durumum kesinlikle değildi. Ve bu ne zaman nasıl değişecek bi fikrim yok. Bu kadar belirsiz olmasa, herşey çok daha güzel olurdu. Cindirella'nın da üvey kardeşleri olmasaydı mesela veya Uyuyan güzeli sonsuz uykuya mahkum eden cadı. Masallar gerçek olmaz denir ama masallar gerçek hayattan esinlenerek yazılmadı mı? Demek istediğim; hayat böyle. Bu durumda, yani hayatın olumsuzluklarına rağmen hayatı nasıl yaşayacağın sana bağlı. Nokta.

Yorumlar

Popüler Yayınlar